Sayfalar

13 Aralık 2011 Salı

NE GİYSEK? " BU SEFER BAYANLAR İÇİN"

Beklenen büyük Mango indiriminin bugün başladığını burdan sizinle paylaşarak başlayayım yazıma. Tükenmeden yetişebilmek için akşam iş çıkışı caddeye gidip kendime elbise bakmayı düşünüyorum ben de. Yakında özel bir günümüz var çünkü. Gitmeden önce biraz sitesinden inceleyeyim dedim. Ama gezerek beğendiğini almakla, özel olarak bir yerde giymek için almak arasında çok fark var. İkincisi biraz zorluyor beni:) Bir kere konsepte uygun olmalı alacağınız kıyafet. Bu konsept kelimesini de tatil günlerinde izlediğim "Bana Herşey Yakışır " programında öğrendim:) Gülüyorum ama gerçekten aslında güzel bilgiler var. Mesela bir gün izlediğim programda lüks bir otelin roof barında giyilmek üzere kokteyl kıyafeti seçti yarışmacılar kendilerine...Yarışmanın sonunda Cengiz Abazoğlu bir kokteyle giderken dizin hemen üzerinde boyu olan ve vucudu saran kıyafetlerin ortamın konseptine en uygun kıyafetler olacağını açıkladı. Ayrıca hangi ten rengine hangi renk kıyafetlerin ve hangi vücut tipine ne yakışacağına dair öneriler de var programda. Bir de hoşuma giden yarışmacıları düşük bütçeli alışverişe teşvik ediyor olması. Giyim için yüksek ücretler ödemeyi tasvip etmeyen biri olarak programın bu özelliğini beğendim doğrusu:)) Sonuç olarak eğer hafta içi evdeyseniz tamamını izlemesenizde programa göz ucuyla bir bakın derim:)

Bu sene benim gözüme tüm ayakkabı firmalarında (ayakkabı ve çizme delisi olduğum için gerek tüm markaları mağazalarında gerekse internet sitelerinde incelediğimden biliyorum) yaygın olarak kürklü kısa ve bağcıklı oxford botlar çarptı.. Ben henüz kendime edinemedim ama , en kısa zamanda oxford ayakkabı veya botları gardrobuma dahil etmek istiyorum.

 

12 Aralık 2011 Pazartesi

NE SEYRETSEK? "MİLENYUM ÜÇLEMESİ"

Aralık ayını  ortaladık sayılır. Yeni yıl için de geri saymaya başladık. Ben hep sevmişimdir bu yılbaşı heyecanlarını. Yılbaşı çekilişleri yapmayı, aile fertlerine, dostlara küçük hediyeler almayı... Dün eşim de bana sürpriz yaptı ve küçük bir yılbaşı ağacı aldı. Üzerinde çok şirin süsleri var:) Ben de işyerime getirdim, koydum masamın üzerine. Hemen burdan sizinle paylaşmak istediğimden de fotoğrafladım.

Yeniyıl yaklaşırken kış bazı bölgelerimizde iyiyden iyiye de bastırdı. Haberlerden izliyorum. İç Anadolu, Doğu Anadolu hep karlar altında. Ben severim karın yağmasını:) ama tabii evde camdan izlersem eğer:) ve birde okullar tatil olursa:)... Karlı havalarda işe, okula gitmek her zaman çok eziyet gelmiştir. Hele keyfi olarak sırf gezmek için çıkmak hiç yapacağım iş değildir. Ben böyle havalarda perdeleri açıp, kanepeye uzanıp, bir de üzerime battaniye alıp film seyretmeyi severim:) İşte size böyle havalarda evde oturup da izlemekten zevk alacağınız bir film serisi. İsveçli yazar Stieg Larsson’un Millennium Üçlemesi kitaplarından sinemaya uyarlama filmler:


"Ejderha Dövmeli Kız’da, hapse girmek üzere olan gazeteci Mikael Blomkvist ile ona yardım eden gizemli, asosyal, uyumsuz, dövmeli hacker kız Lisbeth Salander, kırk yıl önce ortadan kaybolan Harriet Vanger’in izini sürerken bir dizi cinayeti açığa çıkarır; üstelik katil aileden biridir. Ancak Vanger hanedanının gazabına uğrayınca avcıyken av konumuna düşerler."

"Ateşle Oynayan Kız filminde Noomi Rapace, ilk filmdeki gibi yine asosyal, saldırgan, gizemli,dövmeli hacker Lisbeth Salander’i canlandırıyor. Lisbeth, kendini taciz eden vasisi Bjurman’ın dersini verdikten bir yıl sonra Stokholm’e döner. Bir süre sonra önce bir gazeteci, sonra onun kız arkadaşı, ardından da Bjurman vahşice öldürülür. Elbette bütün gözler Lisbeth’in üzerine çevrilir." Lisbet'in kendini aklama çabalarına ilk filmde de karşımıza çıkan gazeteci arkadaşı Mikael Blomkvistde katılır.

" Son film olan Arı Kovanına Çomak Sokan Kız 'da Lisbeth Salander kafasına aldığı bir kurşunla hastanenin yoğun bakım bölümünde yaşam mücadelesi vermektedir. Sağlığına kavuştuğunda da kendisini kesin demir pakmaklıklar ardına yollayacak üç cinayetten yargılandığı mahkemeye götürülecektir. Savunduğu davanın hayatı pahasına dahi olsa arkasında duran genç kadın, ünlü muhalif gazeteci Mikael Blomkvist’in de yardımlarıyla haklılığını ve masumiyetini kanıtlamaya, kendine çok acı çektirmiş olan bu sistemin mimarı derin devletin ipliğini pazara çıkarmaya kararlıdır..."

Üç film birbirinin devamı niteliğinde. Birincinin bittiği yerden ikinci, ikincinin bittiği yerden üçüncü başlıyor. Bildiğim kadarıyla yazar  Stieg Larsson ölmeseydi seri daha devam edecekti. Ne yapalım artık elimizdekilerle yetineceğiz:) Ben filmleri şiddetle tavsiye ediyorum. Bu arada film de dikkatimi çeken bir şey çok sevdiğim İsveç Markası İKEA'nın yine İsveç yapımı filmde bolca geçmesi:) İzlemeniz halinde size keyifli Seyirler diliyorum:)

Kaynaklar:  http://www.beyazperde.com/filmler/film-140296/
                  http://www.beyazperde.com/filmler/film-145223/
                  http://www.beyazperde.com/filmler/film-145222/

11 Aralık 2011 Pazar

NE PİŞİRSEK? " CEVİZLİ TAHİNLİ ÇÖREK"


Bugün misafirlerimiz vardı. Annem ve kuzenim geldiler. Eşim de arkadaşıyla buluşmaya gidince kız kıza oturup sohbet ettik biz de:) Kuzenimin sayfamdan haberi yokmuş ona sitemi gezdirdim, beraber okuduk yazılarımı tekrar:)) bana çok hoş bir öneride bulundu. Astrolojiye merakı olan kuzenim bana astroloji ve burçlar hakkında yazı yazabileceğini söyledi. Açıkçası yazılarını merakla bekliyorum...  Daha sonra yemek yedik ve çay içtik... Çayın yanında nefis tahinli ve cevizli çöreklerimden vardı...

Nasıl yaptın? diye sorarsanız anlatması biraz zor işte. Çünkü benim tariflerimde hiç ölçü yok. Şu kadar süt, şu kadar un koydum diyemiyorum. Ama yine de biraz anlatayım. Bir bardak kadar süt (ılık olacak), biraz maya, biraz yağ , tuz, birazcık şeker (mayalanmayı kolaylaştırır) ve alabildiği kadar un ile hamurumuzu yoğuruyoruz. Biraz mayalanmaya bırakıyoruz. Mayalanan hamuru  açabildiğimiz kadar açıp üzerine tahin sürüyor ve cevizi de serperek rulo şeklinde sarıyoruz ve dilim dilim kesip tepsimize yerleştiriyoruz. Biraz da tepsi de bekleterek mayalıyoruz. Fırına verip pişiriyor ve sonra da bizim gibi sohbet ve çay eşliğinde afiyetle yiyoruz:)))

Cevizli Tahinli Çörek

NEREYE GİTSEK? NE YESEK? "BABAEVİNE GİDİLİR DENİZDEN YENİ ÇIKMIŞ MİS GİBİ DERYA KUZULARI YENİR" :)

Bugün başlıkta da yazdığım gibi ailemizi ziyarete gittik:) O yüzden bu günkü yazımı yazmak için biraz geç kaldım. Hatta bugünün son dakikalarında yazmaya başladım, belki yazıyı bitirdiğimde yeni gün başlamış olacak:)

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra uzun diyorum çünkü İstanbul'da yaşıyorsanız ve 500T'ye biniyorsanız, hele bir de trafik varsa başınız gerçekten feci halde dertte demektir. Otobüs tıklım tıklım doludur, yol uzun olduğu için havasızdır ve üstüne üstlük trafik yüzünden zaten uzun olan yol uçsuz bucaksız olmuştur. Neyse 500T'ye yaptığım bu nankörlükten sonra :) yolun bittiğini ve evimize ulaştığımızı söyleyeyim:)

Evde kayınpederimin dün gece tuttuğu nefis balıklar bizi bekliyordu. Ne yoktu ki: mezgit (hem de en kocamanından), çipura , hamsi ve istavrit ( en lezzetlisinden). Annem de sağolsun süper pişirmiş, hemen oturduk sofraya. Bir parmakalarımızı yemediğimiz kaldı eşimle beraber. Ardından üstüne annemin nefis aşuresi:)) Daha da söyleyecek sözüm yok...Bu saat oldu o kadar çok yemişim ki hala sindiremedim uyamadan önce.....

Maalesef  bu gün çektiğimiz ziyafete dair fotoğraf yok elimde keşke olsaydı güzel olurdu... Ama onun yerine facebook ta bir arakadaşımın sayfasında gördüğüm 500T resmini koymak istiyorum buraya...yani anlayacağınız 500T'ye nankörlük diz boyu...

9 Aralık 2011 Cuma

NEREYE GİTSEK? NE YESEK? "ŞİLE"

En son çocukluğumda gitmiştim Şile'ye. Ama bu kadar yakınken bu kadar uzun süre uzak kalmak kesinlikle hataymış. Yıllar sonra tekrar gittiğimde anladım bunu. Deniz mevsiminin bitmiş ve havaların soğumuş olmasından olsa gerek bizim gibi temiz havanın tadını çıkarmak ve gezmek için gelmiş birkaç kişi  ve yerlisinden  başka  kimseler yoktu. Biraz çarşısında dolaştıktan sonra sahile indik. Hava o kadar soğuk ve rüzgarlıydı ki anlatamam. Buna rağmen o eşşiz Karadeniz Manzarası'nı seyretmekten alamadım kendimi. Sahilde yürüdük öyle, balıkçıların önünden geçtik, deniz manzasının önünde fotoğraflar çekildik, deniz mansarasını fotoğrafladık:)
 İşte size Şile'den Manzaralar:)


 Bu güzel gezintinin sonunda çok güzel bir balık ziyafeti çektik kendimize:) Ben gittiğimiz tekne restaurant'ı çok beğendim. O yüzden burdan size tavsiye etmek istiyorum:) Birgün Şile'ye yolunuz düşer de gezerken karnınız acıkırsa eğer uğrayın derim kesinlikle Babaoğlu Teknesine:) Tereyağlı karidesi de deneyin derim:)

NE PİŞİRELİM? "LAHANA DOLMASI"



Üstüste böyle lahanalı tarifler veriyorum. Geçmişinde hiç lahana ve lahanalı yemek yememiş bir insan için aslında hiç normal değil bu yaptığım biliyorum ancak bunun önemli nedenleri var. Bunlardan ilki içerdiği antioksidanlar sayesinde lahananın çok faydalı olması, diğeri lahananın tadının hiç de düşündüğüm kadar kötü olmayışı ve diğer bir neden ise aldığım lahananın biraz büyük oluşundan dolayı birden çok çeşit yemek yapabilmem:) (bu arada hala biraz lahanam kaldı, onunla da lahana turşusu kurmayı düşünüyorum, yaparsam onu da yazarım:)
Lahana dolması yapmak biraz zahmetli ama belki yapmak isteyen olursa diye ben yine de nasıl yaptığımı yazayım:

Önce lahana yapraklarını haşladım ve soğumaya bıraktm. ayrı bir kapta ince kıydığım soğanlara kıymayı, ince doğranmış domates, salça, biraz sumak, karabiber, kimyon, nane , tuz ve 1 bardak kadar pirinç ekleyip iyice karıştırdım. Lahana yapraklarını içine hazırladığım harcı koyarak sardım ve tencereye yerleştirdim. Üzerine bir tabak kapattım (Dolmalar pişerken dağılmasın diye).  Biraz yağ gezdirip ve üzerine çıkıcak kadar su ilave ederek bir limon suyunu da ekliyoruz. Pişince de afiyetle yiyoruz:)

Lahana Dolması


Bu arada tabakta dolmaların yanında gördüğünüz yoğurdu da ben mayaladım, bunu da söylemeden edemicem.

8 Aralık 2011 Perşembe

NE PİŞİRELİM? "KIYMALI KAPUSKA"

Kıymalı Kapuska


Sizi bilmem ama ben kapuska pişirdim dün akşam. Ben lahanayı hiç ama hiç sevmezdim. Evlenmeden önce annem pişirdiğinde de hayatta ağzıma sürmezdim. Ama evlendikten sonra bir sağlıklı beslenme anlayışı oluştu ve artık her türlü sebzeden tüketmeye gayret ediyorum. Lahana'yı pişerken bıraktığı kokudan dolayı sevmiyorum herhalde. Ama dün akşam pişirirken inanın öyle ağır bir koku olmadı.

İsterseniz nasıl yaptığımı anlatayım:)

Ben lahanaların yapraklarını ayırdıktan sonra şöyle biraz kaynar suya daldırdım. Böyle yapınca hem gazı gidiyormuş hem de pişerken o kadar kokmuyor. Öyle çok bekletmeden, biraz yumuşayınca hemen çıkardım sudan. Onları soğumaya bıraktım. Ben onlar soğurken ince ince kıydığım soğanları az bir yağla (2 çorba kaşığı kadar) ve salçayla kavurmaya başladım. Daha sonra kıymayı ekledim. Biraz daha kavurdum. Soğuyan lahanalarımı ince ince kıyıp soğanlı kıymalı karışıma ekledim. Üzerini biraz geçicek kadar su ekledim. Tuz ekledim. Biraz da baharat ekleyerek pişmeye bıraktım. Sonuç gerçekten güzeldi. Ne yalan söyleyeyim ben bu işten hiç bişey anlamadım. Ben mi çok güzel yaptım, yoksa hep mi güzeldi de ben kıymetini bilemedim. Yorum sizin artık.

Bu arada lahanaların düzgün olan yapraklarından da dolma sardım. Bu akşamın yemeği de lahana dolması. En kısa zamanda onu da sizlerle paylaşacağım:))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...