Sayfalar

28 Aralık 2011 Çarşamba

2012 YE GİRMEYE HAZIRLANIRKEN...

Baktım ki yeni yıl kendini yavaş yavaş yaklaştırmakta ve eskiyi geriye itip mazi yapmakta, ben de düşündüm  yeni yıl yazısı kaçınılmaz oldu sayfam için. 2012 ilginç bir yıl aslında...Mayaların inanışına göre dünyanın sonunun geldiği yıldı bu yıl.

27 Aralık 2011 Salı

NE YAPALIM? "ÖRGÜ ÖRELİM, SÜVETER YAPIP GİYELİM, KIŞIN ÜŞÜMEYELİM:)"

Örgü örelim deyince sakın bana örgü battaniye ne oldu diye sormayın. Daha bitmedi çünkü:) ama sağolsun annem de sazı aldı eline , yani şişleri:) bana yardım edecekti sözüm ona bir baktım ki nerdeyse battaniyeyi o ördü:) Büyük ihtimalle ocak ayı içinde bitmiş olacak. İyi güzel hoş da ben onu nasıl kullanıcam merak ediyorum, binbir emekle yapılan bu kadar güzel, rengarenk, cıvıl cıvıl birşey....insan eskir diye kullanmaya kıyamaz:) Ama ne yapalım soğuk kış günlerinde televizyonun karşısında yumuşacık ve sıcacık örtücez artık:)

26 Aralık 2011 Pazartesi

NE PİŞİRELİM "TAHİNLİ FINDIKLI KURABİYE"

Bir süredir sayfamı ihmal ettikten sonra bugün yine buradayım. Ama çok haklı nedenlerim var, kesinlikle tembellik yapmış değilim:) Cuma günü işyerimdeki yoğunluktan yazamadım, hafta sonu da yazamadım çünkü kardeşimizin nişanını yaptık:) maalesef çok istememe rağmen bir türlü sayfama girecek vakit bulamadım. Neyse ki sağolsun kuzenim LORELEİ iş başındaydı ve dün sizleri yalnız bırakmadı. Okuduysanız dünkü yazıyı hemen kuaföre gitmeye karar verdiniz mi yoksa siz de benim gibi:) ya da içinizden mor veya yeşil ojeler sürmek geldi mi? :) Ben zaten nişan için parlak kırmızı ojelerimi sürmüştüm, çok isabetli olmuş dedim:)

25 Aralık 2011 Pazar

LORELEİ DİYOR Kİ: YENİ YILDA BAYANLAR İÇİN TAVSİYELER

Merhaba...
2012'ye sayılı gün kaldı. Yeni bir yılın biz Türkler için nasıl geçeceğini anlamak için gökyüzünde ilgileneceğimiz en önemli gök cismi Ay. Neden derseniz Türkiye'nin yükselen burcu Yengeç yani gezegeni de Ay.

22 Aralık 2011 Perşembe

NE OKUYALIM? "SUSKUNLAR-İHSAN OKTAY ANAR"

Paris parlamentosunda bugün yapılan soykırımı inkar yasası görüşmeleri için merakla bir yandan gazeteyi takip ederken , bir yandan da bugünün yazısını yazmaya karar verdim. Geçmiş yazılarıma bakarken  son günlerde biraz fazla yemek tarifi verdiğimi farkettim. E tabii yeni evli olunca , mutfağa yeni yeni ısınıp da bir evin mutfak yükünü tam olarak kendi başına taşımaya başlayınca, insanın ister istemez hayatı mutfak oluveriyor. Ben istiyorum ve severek yapıyorum orası başka:) hergün yeni bir tarif denemek, daha güzel yemekler yapmak geliyor içimden. Ama her zaman dilediğim gibi olamıyor. Çünkü işten geldiğimde eşim eve gelene kadar çok kısıtlı  vaktim oluyor ve eşim gelmeden sofra hazır olsun istediğim için de genellikle daha bilindik ve pratik yemekler yapmak zorunda kalıyorum:)

21 Aralık 2011 Çarşamba

NE YAPALIM? " YOĞURT"

Çocukluğumda annem sütü sütçüden alırdı. O zaman bu hazır UHT sütler pek yaygın değildi. Hele hazır yoğurt, ben hiç hatırlamıyorum. Belki vardır da biz almadığımız için ben bilmiyorumdur. Annem sütçüden sütü alır. Hem de yoğurt yapacağı günler 5 lt falan. Ocakta bir güzel kaynatır. Üç litresini yoğurt yapmak, 2 lt sini de içmemiz için ayırırdı. O yoğurt yaparken öylesine, anlamsız çocukça gözlerle seyrederdim onu. Yoğurdun nasıl yapılacağını o anlamsız bakışlarla farkında olmadan öğrendiğimi bilemezdim tabi o zaman. Ama iş başa düşüp de birgün yoğurt yapmaya karar verdiğimde yoğurt yapmayı bildiğimi farketttim:)

20 Aralık 2011 Salı

NEREYE GİTSEK? NE YESEK? "ÇINARALTI DÜRÜM"



Bugün hafta sonları bazen canım kebap istediğinde gittiğimiz dürümcüyü yazmak istedim. Hadi adana kebap yiyelim veya tavuk şiş ne dersin diyorum eşime:)

19 Aralık 2011 Pazartesi

AY ÇÖREĞİ SAYESİNDE BOL ENERJİLİ PAZARTESİLER:)

Yeni bir haftaya başlamak güzeldir ama pazartesi nedense hiç sevilmez:) Ben de pazartesi gününü sevmeyenlerdenim. Hele hava yağışlı ve soğuksa (bugün gibi) sabah o güzelim uykudan uyanmak pek bir eziyet oluyor. İki gün boyunca uyumuş, gezmiş veya dinlenmiş ama pazartesiyle birlikte hepsi bitmiş, yataktan sürüne sürüne kalkarak işe veya okula gitmişsinizdir. İşte bu pazartesi sendromumuzu üzerimizden atabilmek ve içindeki bol malzemesiyle enerjilenmek için ben de bugüne Ay Çöreği tarifimi uygun gördüm:) Sabah çayla birlikte bir tane yedim şu anki halimi söylüyorum: enerji küpü gibiyim:) Şaka bir yana isterseniz nasıl yaptığımı anlatayım.

18 Aralık 2011 Pazar

LORELEİ DİYOR Kİ: "İYİLİK-KÖTÜLÜK VE KENDİMİZ"


Artık sizlerle hayata dair bir kaç anı paylaşmak için burada olacağım. Umarım siz de bu yazıları okurken benim yazarken duyduğum mutluluğu yaşarsınız...
Yakında yepyeni bir yıla gireceğiz.Kocaman bir merhaba diyerek karşılayacağız yeni yılı.
2011 herkes için iyi geçmemiş olabilir. Zor zamanlardan geçenler için (ben de zor günler geçirdim) şunu tüm samimiyetimle söylüyorum: Her ne yaşadıysanız bu sizin hayat denilen yolculuktaki istasyonlarınızdan biriydi ve geride kaldı. Unutmamalısınız ki, 2012'de yaşadıklarınızdan aldığınız derslerle daha güçlü ve daha bilinçli olacaksınız.

17 Aralık 2011 Cumartesi

NE PİŞİRSEK? "PEYNİRLİ PİDE"





Güneşli ve lodoslu bir İstanbul gününde dışarı çıkmazsanız ve evde oturursanız sizin de  canınız benim gibi hep bir şeyler yemek ister mi? Buzdolabınnı kapağını bir kaç kez açıp kapadıktan sonra  kendime peynirli pide yapma işini buldum. Hem yaparken oyalanırım zaman geçer, hemde pişince sıcak sıcak bir güzel yeriz dedim:) Yanı da çay demleriz:) Siz de benim gibi yapmayı düşünürseniz hemen başlayayım anlatmaya. Hem de çok  kolay. Aslına bakarsanız poğaça diye başladım ama tek tek poğaça yapmak zor gelince pideye çeviriverdim:)

16 Aralık 2011 Cuma

NE YAPALIM? " RENGARENK İPLERİ ŞİŞLERLE DANSETTİRELİM"






Minik karelerim, renkli yumaklarım, örgü dergilerim ve ipleri dokuyan şişlerim... Bu aralar yaptığım en zevkli işlerden biri örgü örmek:) Bu rengarenk yumuşacık iplerle uğraşmak inanın acayip alıyor üzerimdeki stresi ve yorgunluğu. Akşam olsa da evime gitsem, işlerimi bitirip televizyonun karşısına geçip örgümü örsem diye düşünüyorum bazı günler. Özellikle televizyonda sevdiğim bir dizi veya güzel bir film varsa daha da zevkli oluyor . Örüyorum da örüyorum...Eğer televizyon seyretmiyorsam da hayallere dalarım, bazen gündüz yaptıklarımı düşünürüm bazen de yarın yapacaklarımı:) Hatta bazen yarın sayfamda ne yazsam acaba diye düşündüğüm bile oluyor:)

15 Aralık 2011 Perşembe

NE PİŞİRELİM? " YOĞURT SOSLU TAVUK"

Bugün ayın onbeşi çok şükür. Maaşlarımızı aldık, ödemelerimizi yaptık, kuş kadar kalan paramızla da ayı tamamlamaya çalışıcaz hatta yeni yılı karşılayacağız. Yapacak birşey olmadığına göre biz de elimizdekilerle mutlu olmayı öğreneceğiz artık. Mutlu olma yollarından biri de kuşkusuz nefis, lezzetli yemekler yemek:) Bizim evde öyle en azından:) Eşim güzel yemekler yediği zaman mutlu oluyor, o mutlu olunca ben de mutlu oluyorum, böyle mutlu mesut yaşıyor, kilolarımıza da kilo katıyoruz:)

14 Aralık 2011 Çarşamba

NE DİNLEYELİM? "ESKİLER İYİDİR"

Eskiler iyidir gerçekten. Bir kere adı üzerindedir, yani eskidir. Hergün radyoyu açtığınızda sıkça karşınıza çıkan şarkılardan değildir. Siz sadece canınız istediğinde dinlersiniz, sık dinlemediğiniz için de özlersiniz:)  Bana hep öyle olur. Bazen  yapımı yıllar öncesine ait bir filmi izlediğinizde duyarsınız. Biliyorsanız özlediğinizi farkedersiniz, bilmediğiniz bir şarkı ise ne kadar hoşmuş diyerek geri sarıp şarkının geçtiği bölümü tekrar izlersiniz. Bugün uzun uzun yazmak yerine  böyle tatlı bir hatırlatma yapmak istedim. İşte benim sevdiğim eski şarkılardan:)

13 Aralık 2011 Salı

NE GİYSEK? " BU SEFER BAYANLAR İÇİN"

Beklenen büyük Mango indiriminin bugün başladığını burdan sizinle paylaşarak başlayayım yazıma. Tükenmeden yetişebilmek için akşam iş çıkışı caddeye gidip kendime elbise bakmayı düşünüyorum ben de. Yakında özel bir günümüz var çünkü. Gitmeden önce biraz sitesinden inceleyeyim dedim. Ama gezerek beğendiğini almakla, özel olarak bir yerde giymek için almak arasında çok fark var. İkincisi biraz zorluyor beni:) Bir kere konsepte uygun olmalı alacağınız kıyafet. Bu konsept kelimesini de tatil günlerinde izlediğim "Bana Herşey Yakışır " programında öğrendim:) Gülüyorum ama gerçekten aslında güzel bilgiler var. Mesela bir gün izlediğim programda lüks bir otelin roof barında giyilmek üzere kokteyl kıyafeti seçti yarışmacılar kendilerine...Yarışmanın sonunda Cengiz Abazoğlu bir kokteyle giderken dizin hemen üzerinde boyu olan ve vucudu saran kıyafetlerin ortamın konseptine en uygun kıyafetler olacağını açıkladı. Ayrıca hangi ten rengine hangi renk kıyafetlerin ve hangi vücut tipine ne yakışacağına dair öneriler de var programda. Bir de hoşuma giden yarışmacıları düşük bütçeli alışverişe teşvik ediyor olması. Giyim için yüksek ücretler ödemeyi tasvip etmeyen biri olarak programın bu özelliğini beğendim doğrusu:)) Sonuç olarak eğer hafta içi evdeyseniz tamamını izlemesenizde programa göz ucuyla bir bakın derim:)

Bu sene benim gözüme tüm ayakkabı firmalarında (ayakkabı ve çizme delisi olduğum için gerek tüm markaları mağazalarında gerekse internet sitelerinde incelediğimden biliyorum) yaygın olarak kürklü kısa ve bağcıklı oxford botlar çarptı.. Ben henüz kendime edinemedim ama , en kısa zamanda oxford ayakkabı veya botları gardrobuma dahil etmek istiyorum.

 

12 Aralık 2011 Pazartesi

NE SEYRETSEK? "MİLENYUM ÜÇLEMESİ"

Aralık ayını  ortaladık sayılır. Yeni yıl için de geri saymaya başladık. Ben hep sevmişimdir bu yılbaşı heyecanlarını. Yılbaşı çekilişleri yapmayı, aile fertlerine, dostlara küçük hediyeler almayı... Dün eşim de bana sürpriz yaptı ve küçük bir yılbaşı ağacı aldı. Üzerinde çok şirin süsleri var:) Ben de işyerime getirdim, koydum masamın üzerine. Hemen burdan sizinle paylaşmak istediğimden de fotoğrafladım.

Yeniyıl yaklaşırken kış bazı bölgelerimizde iyiyden iyiye de bastırdı. Haberlerden izliyorum. İç Anadolu, Doğu Anadolu hep karlar altında. Ben severim karın yağmasını:) ama tabii evde camdan izlersem eğer:) ve birde okullar tatil olursa:)... Karlı havalarda işe, okula gitmek her zaman çok eziyet gelmiştir. Hele keyfi olarak sırf gezmek için çıkmak hiç yapacağım iş değildir. Ben böyle havalarda perdeleri açıp, kanepeye uzanıp, bir de üzerime battaniye alıp film seyretmeyi severim:) İşte size böyle havalarda evde oturup da izlemekten zevk alacağınız bir film serisi. İsveçli yazar Stieg Larsson’un Millennium Üçlemesi kitaplarından sinemaya uyarlama filmler:


"Ejderha Dövmeli Kız’da, hapse girmek üzere olan gazeteci Mikael Blomkvist ile ona yardım eden gizemli, asosyal, uyumsuz, dövmeli hacker kız Lisbeth Salander, kırk yıl önce ortadan kaybolan Harriet Vanger’in izini sürerken bir dizi cinayeti açığa çıkarır; üstelik katil aileden biridir. Ancak Vanger hanedanının gazabına uğrayınca avcıyken av konumuna düşerler."

"Ateşle Oynayan Kız filminde Noomi Rapace, ilk filmdeki gibi yine asosyal, saldırgan, gizemli,dövmeli hacker Lisbeth Salander’i canlandırıyor. Lisbeth, kendini taciz eden vasisi Bjurman’ın dersini verdikten bir yıl sonra Stokholm’e döner. Bir süre sonra önce bir gazeteci, sonra onun kız arkadaşı, ardından da Bjurman vahşice öldürülür. Elbette bütün gözler Lisbeth’in üzerine çevrilir." Lisbet'in kendini aklama çabalarına ilk filmde de karşımıza çıkan gazeteci arkadaşı Mikael Blomkvistde katılır.

" Son film olan Arı Kovanına Çomak Sokan Kız 'da Lisbeth Salander kafasına aldığı bir kurşunla hastanenin yoğun bakım bölümünde yaşam mücadelesi vermektedir. Sağlığına kavuştuğunda da kendisini kesin demir pakmaklıklar ardına yollayacak üç cinayetten yargılandığı mahkemeye götürülecektir. Savunduğu davanın hayatı pahasına dahi olsa arkasında duran genç kadın, ünlü muhalif gazeteci Mikael Blomkvist’in de yardımlarıyla haklılığını ve masumiyetini kanıtlamaya, kendine çok acı çektirmiş olan bu sistemin mimarı derin devletin ipliğini pazara çıkarmaya kararlıdır..."

Üç film birbirinin devamı niteliğinde. Birincinin bittiği yerden ikinci, ikincinin bittiği yerden üçüncü başlıyor. Bildiğim kadarıyla yazar  Stieg Larsson ölmeseydi seri daha devam edecekti. Ne yapalım artık elimizdekilerle yetineceğiz:) Ben filmleri şiddetle tavsiye ediyorum. Bu arada film de dikkatimi çeken bir şey çok sevdiğim İsveç Markası İKEA'nın yine İsveç yapımı filmde bolca geçmesi:) İzlemeniz halinde size keyifli Seyirler diliyorum:)

Kaynaklar:  http://www.beyazperde.com/filmler/film-140296/
                  http://www.beyazperde.com/filmler/film-145223/
                  http://www.beyazperde.com/filmler/film-145222/

11 Aralık 2011 Pazar

NE PİŞİRSEK? " CEVİZLİ TAHİNLİ ÇÖREK"


Bugün misafirlerimiz vardı. Annem ve kuzenim geldiler. Eşim de arkadaşıyla buluşmaya gidince kız kıza oturup sohbet ettik biz de:) Kuzenimin sayfamdan haberi yokmuş ona sitemi gezdirdim, beraber okuduk yazılarımı tekrar:)) bana çok hoş bir öneride bulundu. Astrolojiye merakı olan kuzenim bana astroloji ve burçlar hakkında yazı yazabileceğini söyledi. Açıkçası yazılarını merakla bekliyorum...  Daha sonra yemek yedik ve çay içtik... Çayın yanında nefis tahinli ve cevizli çöreklerimden vardı...

Nasıl yaptın? diye sorarsanız anlatması biraz zor işte. Çünkü benim tariflerimde hiç ölçü yok. Şu kadar süt, şu kadar un koydum diyemiyorum. Ama yine de biraz anlatayım. Bir bardak kadar süt (ılık olacak), biraz maya, biraz yağ , tuz, birazcık şeker (mayalanmayı kolaylaştırır) ve alabildiği kadar un ile hamurumuzu yoğuruyoruz. Biraz mayalanmaya bırakıyoruz. Mayalanan hamuru  açabildiğimiz kadar açıp üzerine tahin sürüyor ve cevizi de serperek rulo şeklinde sarıyoruz ve dilim dilim kesip tepsimize yerleştiriyoruz. Biraz da tepsi de bekleterek mayalıyoruz. Fırına verip pişiriyor ve sonra da bizim gibi sohbet ve çay eşliğinde afiyetle yiyoruz:)))

Cevizli Tahinli Çörek

NEREYE GİTSEK? NE YESEK? "BABAEVİNE GİDİLİR DENİZDEN YENİ ÇIKMIŞ MİS GİBİ DERYA KUZULARI YENİR" :)

Bugün başlıkta da yazdığım gibi ailemizi ziyarete gittik:) O yüzden bu günkü yazımı yazmak için biraz geç kaldım. Hatta bugünün son dakikalarında yazmaya başladım, belki yazıyı bitirdiğimde yeni gün başlamış olacak:)

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra uzun diyorum çünkü İstanbul'da yaşıyorsanız ve 500T'ye biniyorsanız, hele bir de trafik varsa başınız gerçekten feci halde dertte demektir. Otobüs tıklım tıklım doludur, yol uzun olduğu için havasızdır ve üstüne üstlük trafik yüzünden zaten uzun olan yol uçsuz bucaksız olmuştur. Neyse 500T'ye yaptığım bu nankörlükten sonra :) yolun bittiğini ve evimize ulaştığımızı söyleyeyim:)

Evde kayınpederimin dün gece tuttuğu nefis balıklar bizi bekliyordu. Ne yoktu ki: mezgit (hem de en kocamanından), çipura , hamsi ve istavrit ( en lezzetlisinden). Annem de sağolsun süper pişirmiş, hemen oturduk sofraya. Bir parmakalarımızı yemediğimiz kaldı eşimle beraber. Ardından üstüne annemin nefis aşuresi:)) Daha da söyleyecek sözüm yok...Bu saat oldu o kadar çok yemişim ki hala sindiremedim uyamadan önce.....

Maalesef  bu gün çektiğimiz ziyafete dair fotoğraf yok elimde keşke olsaydı güzel olurdu... Ama onun yerine facebook ta bir arakadaşımın sayfasında gördüğüm 500T resmini koymak istiyorum buraya...yani anlayacağınız 500T'ye nankörlük diz boyu...

9 Aralık 2011 Cuma

NEREYE GİTSEK? NE YESEK? "ŞİLE"

En son çocukluğumda gitmiştim Şile'ye. Ama bu kadar yakınken bu kadar uzun süre uzak kalmak kesinlikle hataymış. Yıllar sonra tekrar gittiğimde anladım bunu. Deniz mevsiminin bitmiş ve havaların soğumuş olmasından olsa gerek bizim gibi temiz havanın tadını çıkarmak ve gezmek için gelmiş birkaç kişi  ve yerlisinden  başka  kimseler yoktu. Biraz çarşısında dolaştıktan sonra sahile indik. Hava o kadar soğuk ve rüzgarlıydı ki anlatamam. Buna rağmen o eşşiz Karadeniz Manzarası'nı seyretmekten alamadım kendimi. Sahilde yürüdük öyle, balıkçıların önünden geçtik, deniz manzasının önünde fotoğraflar çekildik, deniz mansarasını fotoğrafladık:)
 İşte size Şile'den Manzaralar:)


 Bu güzel gezintinin sonunda çok güzel bir balık ziyafeti çektik kendimize:) Ben gittiğimiz tekne restaurant'ı çok beğendim. O yüzden burdan size tavsiye etmek istiyorum:) Birgün Şile'ye yolunuz düşer de gezerken karnınız acıkırsa eğer uğrayın derim kesinlikle Babaoğlu Teknesine:) Tereyağlı karidesi de deneyin derim:)

NE PİŞİRELİM? "LAHANA DOLMASI"



Üstüste böyle lahanalı tarifler veriyorum. Geçmişinde hiç lahana ve lahanalı yemek yememiş bir insan için aslında hiç normal değil bu yaptığım biliyorum ancak bunun önemli nedenleri var. Bunlardan ilki içerdiği antioksidanlar sayesinde lahananın çok faydalı olması, diğeri lahananın tadının hiç de düşündüğüm kadar kötü olmayışı ve diğer bir neden ise aldığım lahananın biraz büyük oluşundan dolayı birden çok çeşit yemek yapabilmem:) (bu arada hala biraz lahanam kaldı, onunla da lahana turşusu kurmayı düşünüyorum, yaparsam onu da yazarım:)
Lahana dolması yapmak biraz zahmetli ama belki yapmak isteyen olursa diye ben yine de nasıl yaptığımı yazayım:

Önce lahana yapraklarını haşladım ve soğumaya bıraktm. ayrı bir kapta ince kıydığım soğanlara kıymayı, ince doğranmış domates, salça, biraz sumak, karabiber, kimyon, nane , tuz ve 1 bardak kadar pirinç ekleyip iyice karıştırdım. Lahana yapraklarını içine hazırladığım harcı koyarak sardım ve tencereye yerleştirdim. Üzerine bir tabak kapattım (Dolmalar pişerken dağılmasın diye).  Biraz yağ gezdirip ve üzerine çıkıcak kadar su ilave ederek bir limon suyunu da ekliyoruz. Pişince de afiyetle yiyoruz:)

Lahana Dolması


Bu arada tabakta dolmaların yanında gördüğünüz yoğurdu da ben mayaladım, bunu da söylemeden edemicem.

8 Aralık 2011 Perşembe

NE PİŞİRELİM? "KIYMALI KAPUSKA"

Kıymalı Kapuska


Sizi bilmem ama ben kapuska pişirdim dün akşam. Ben lahanayı hiç ama hiç sevmezdim. Evlenmeden önce annem pişirdiğinde de hayatta ağzıma sürmezdim. Ama evlendikten sonra bir sağlıklı beslenme anlayışı oluştu ve artık her türlü sebzeden tüketmeye gayret ediyorum. Lahana'yı pişerken bıraktığı kokudan dolayı sevmiyorum herhalde. Ama dün akşam pişirirken inanın öyle ağır bir koku olmadı.

İsterseniz nasıl yaptığımı anlatayım:)

Ben lahanaların yapraklarını ayırdıktan sonra şöyle biraz kaynar suya daldırdım. Böyle yapınca hem gazı gidiyormuş hem de pişerken o kadar kokmuyor. Öyle çok bekletmeden, biraz yumuşayınca hemen çıkardım sudan. Onları soğumaya bıraktım. Ben onlar soğurken ince ince kıydığım soğanları az bir yağla (2 çorba kaşığı kadar) ve salçayla kavurmaya başladım. Daha sonra kıymayı ekledim. Biraz daha kavurdum. Soğuyan lahanalarımı ince ince kıyıp soğanlı kıymalı karışıma ekledim. Üzerini biraz geçicek kadar su ekledim. Tuz ekledim. Biraz da baharat ekleyerek pişmeye bıraktım. Sonuç gerçekten güzeldi. Ne yalan söyleyeyim ben bu işten hiç bişey anlamadım. Ben mi çok güzel yaptım, yoksa hep mi güzeldi de ben kıymetini bilemedim. Yorum sizin artık.

Bu arada lahanaların düzgün olan yapraklarından da dolma sardım. Bu akşamın yemeği de lahana dolması. En kısa zamanda onu da sizlerle paylaşacağım:))

BiRAZ DA BEYLER İÇİN ÇALIŞALIM - "BUGÜN NE GİYSEM ACABA"

Sitemi takip eden bir arkadaşım "Tamam hoş güzel de hep bayanlar için yazıyorsun, biraz da bize hitap eden yazılar yayınla" deyince bu günkü yazıyı yazmaya karar verdim.
Fikirler, resimler tamamen ofisimizin moda ikonu arkadaşım Murat Bey'den... Kendisi giyim konusunda özenlidir ve sever modayı takip etmeyi...

 Ben ve eşim moda konusunda çok başarılı takipçiler olduğumuzu söyleyemicem ama gezerken mağazalarda gördüğüm kadarıyla bu kış da deri montların erkekler için vazgeçilmez olduğunu söyleyebilirim. Etek ve kollarında farklı renk olan hırka ve kazaklar da benim çok yakıştırdığım kıyafetler. Renklere gelince , arkadaşım zıt renklerin birbirine daha çok yakıştığını söylüyor. Mesela ben lacivert ve kahve renginin birbirine bu kadar yakışacağını düşünemezdim.

 Benim aldığım eğitimlerden birinde öğrendiğim bir detay ise şöyle: ayakkabı, kemer, çanta, ve saat kayışı (deri ise eğer) gibi tüm deri aksesuarlarının renginin mutlaka aynı olması gerekiyormuş. Ben de kesinlikle katılıyorum. Çok zengin gösteriyor:)) Çorap ise bence çok önemli; pantalonun renginde veya ayakkabınız siyah ise mutlaka siyah olmalıymış.

Buyrun size Murat Bey'in seçtiklerinden:))





7 Aralık 2011 Çarşamba

"KATİL KİM?" BU SORUYU DUYMAYI VE CEVABINI BULMAYI SEVİYORSANIZ "AGATHA CHRISTIE"Yİ DE SEVİYORSUNUZ DEMEKTİR

Polisiye romanlardan hoşlananların  okuyacağı yazarların başında gelir Agatha Christie. Başlarsanız bir kere okumaya, sayısız romanıyla ilginizi uzun süre üzerinde toplamayı başarır. Romanların baş kahramanı Hercule Poirot, zekası, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı inceliği ile seçkinleşen Belçikalı bir dedektiftir. Cinayetleri “küçük gri hücreler” dediği beynini kullanarak çözmesi ve bu arada da İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının saklı yönlerini ortaya dökmesi ile tanınır. Kitapları okumaya başladığınızda  Dedektif Hercule Poirot'u artık çok yakından tanıyormuşsunuz gibi hissederseniz.

Bir de romanlarından uyarlama filmler var:)) Ben bunları özellikle tercih ediyorum. Neden mi? Bunun için birçok nedenim var. Öncelikli nedenim filmlerde oynanayan ünlü eski sinema yıldızlarını tekrar görmek çok hoşuma gidiyor. Filmlerin çekildiği mekanlar da çok hoş. Özellikle Ölüm Oyunu filminin geçtiği mekanı ben size anlatamam, kesinlikle görmeniz gerekir diye düşünüyorum. Kıyafetler hele... Nil'de Ölüm filminde maalesef sonradan ölen Linnet Ridgeway karakterinin giydiği kıyafetler, kadının güzelliği, saçı, makyajıyla birleşince izlemeye doyamadım resmen. 



Bu DVD Box Set elime geçtiği için kendimi çok şanslı buluyorum. DVD setimde 4 tane film var.
 -Doğu Ekspresinde Cinayet
 -Nil'de Ölüm
 -Ölüm Oyunu
 -Ve Ayna Kırıldı

 İstanbulda boğaz manzarası (İstanbul Boğazı'nın o zamanki halini görseniz. Kız Kulesi' de görünüyor ayrıca:) ile başlar film. İstanbuldan hareket edecek Doğu Ekspresine binmek üzere çeşitli avrupalı yolcular İstanbul sokaklarında telaş içerisindedirler. Tren müdürünün dediğine göre sanki bütün dünya trene binmek için o günü seçmişlerdir, çünkü trene son anda binmek isteyen dünyaca ünlü özel dedektif Poirota zorlukla yer bulunur. Ve tren İstanbuldan son durağı Londraya doğru hareket eder, fakat bu yolculuk biraz gergin ve beklenenden uzun sürecektir. Çünkü bir gece yolculardan biri öldürülür ve yoğun kar fırtınası nedeniyle tren yolda kalır.Yardım ekibi yolu açana kadar dedektif Poirot bu gizemli cinayeti  çözmelidir. 

Hercule Poirot  değerli bir mücevher ile ilgili sigorta davası için çağrıldığı tropikal bir adada (bu adayı diyorum işte,mutlaka görmeniz lazım. Ben resmen hayran kaldım.) hem iş hem de uzun süredir beklediği tatili yapmak için bulunmaktadır. Her şey yolunda giderken bir aktris olan Arlena Stuart Marshall sahilde boğulmuş olarak bulunur. Sigorta davası cinayet davasına dönüşünce aktrisle aynı otelde kalan tüm konukların bir şekilde pek sevilmeyen Arlena ile bağlantılı olduğu ortaya çıkar. Ancak müfettiş Poirot'un asıl cevap bulması gereken sorular şudur: Ailesi dahil bu konuklardan hangisi Arlena'yı öldürecek kadar ondan nefret etmektedir?


Ünlü dedektif Hercule Pierrot bu kez Nil'de yol alan S.S.Karnak gemisindedir. Zengin bir mirasyedi olan Linnet Ridgeway gezi sırasında öldürülür. Pierrot cinayeti araştırmaya başlar. Gemi limana yanaşmadan önce cinayeti çözmesi gerekmektedir. Ancak işi zordur. Çünkü gemide bulunan herkes Linnet'in ölümünü isteyecek niteliktedir.




Ben henüz üç tanesini izleyebildim. En sona "Ve Ayna Kırıldı" filmini sakladım. Çok merak ediyorum. Elizabet Taylor, Rock Hudson, Kim Novak gibi ünlü oyuncular var. İzleyince burdan onu da yazarım:)

Bu arada bu DVD setini nerden bulabilirim diyorsanız, D&R da var ve fiyatı 19.90 TL:)

Kaynaklar:  http://www.sinematurk.com/film_genel/17813/Dogu-Ekspresinde-Cinayet
                  http://www.sinemalar.com/film/2564/nilde-olum

6 Aralık 2011 Salı

SİNEMAYA GİTMELİ - NE İZLEMELİ? "DEDEMİN İNSANLARI- ÇAĞAN IRMAK"

Dün akşam Caddebostan Kültür Merkezindeydik. Çağan Irmak'ın 25 Kasım'da gösterime giren son filmi "Dedemin İnsanları" filmini izledik eşimle birlikte. Çağan Irmak'ın tüm diğer filmleri gibi ben bu filmi de çok beğendim. Çok içten, çok insancıldı bu film de...

Filmdeki asıl hikaye Mehmet Bey'in hikayesi. Çok küçük yaşlarda nüfus mübadelesi ile doğduğu topraklar olan Girit'ten ayrılan Mehmet Bey çocukluğunu geçirdiği Girit'teki beyaz badanalı evine ne olduğunu, o evde kimlerin yaşadığını merak etmektedir. Bu yüzden hergün deniz kenarına gider ve içine hatırladığı kadarıyla Yunanca'yla yazılmış nameler koyduğu şişeleri denize bırakıverir. Torunu küçük Ozan ise henüz 10 yaşındadır ve dedesinin özlem duyduğu geçmişi ve denize gönderdiği şişeleri onu utandırmaktadır. Arkadaşları onunla gavur diye dalga geçiyordur çünkü. Ama bi gün gelir ve dedesinin merakını gidermek, Giritteki evi bulmak görevi Ozan'a düşer...
Filmdeki diğer karakterlerin içtenliği, yaşadıkları hayatlar ve  sıcacık egeli şiğvesi filmin hikayesi kadar ilgi çekici.
 Kısacası çok izlenesi bir film:)) Buyrun fragmanına bir göz atın isterseniz...



5 Aralık 2011 Pazartesi

NE OKUMALI? "OD-İSKENDER PALA"

Ben İskender Pala'nın  daha önce iki kitabını okumuştum. Bunlardan biri "Babilde Ölüm İstanbulda Aşk" diğeri ise "Katre-i Matem". İçinizde okuyanlarınız varsa bilirler. İskender Pala'nın kitaplarını okumak biraz zordur. Derin olmasa da biraz tarih bilgisine sahip olmak işinizi kolaylaştırır. Ama şu da bir gerçektir ki az birşey olan bilginiz kitabın sonunda katlanarak artar. Çünkü bilgi küpüdür resmen bu kitaplar. Ben özellikle Babilde Ölüm İstanbulda Aşk kitabından inanılmaz çok şey öğrendim. Nebi'den Fuzuliye, Nafi'den Nedim'e kadar bütün divan şairlerini yaşayarak öğrendim. Ben herkese burdan başarabiliyorsanız okuyun derim:)



Ten fanidir, can ölmez
Çün gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil

İskender Pala bu sefer Yunus Emre'nin hayatını anlatıyor. Hem de çok güzel anlatıyor. Roman çok güzel bir çırpıda okuyuveriyorsunuz. Ben mesela hiç bilmiyordum. Yunus Emre neler yaşamış, nasıl biriymiş? Özellikle eşine olan aşkına hayran kaldım. Oğluna duyduğu özlem ve onu bulma çabaları, öte yandan oğlunun babası kendisini terketti zannedip senelerce içinde biriktirdiği kin ve onu bu kinli düşüncelere iten yaşadığı olaylar...Tek kelimeyle çok etkileyici.

CUMARTESİ'DEN DETAYLAR VE TARİFLER

 Merhaba,
 Bol güneşli bir haftaya başladık bugün. Pazartesi olduğunu ve iki günlük tatilin ardından işe gitmek zorunda olduğumuzu saymazsak  güneşin etkisiyle  sıcacık ve pozitif bir gün...
Ama ben haftasonunun etkisiyle olacak çok zor uyandım bu sabah. Ne de olsa yorucu bir hafta sonu geçirdik eşimle birlikte.
Cumartesi günü misafir ağırladığımı önceki yazımda anlatmıştım. Ama resimleri eklemek telefonumun şarjı bittiğinden mümkün olmamıştı. Bugün ulaştım sonunda resimlerime. Bütün hafta sonunu telefonsuz geçirince  bir daha şarj aletini işyerinde unutmamam gerektiği de kulağıma küpe oldu.



Kurduğumuz masanın resimlerini henüz misafirlerimiz gelmeden çektiğim için masamızda tabaklar ve bardaklar boş maalesef. Keşke tabaklar dolu ve annelerimiz babalarımız masadayken de birkaç poz resim çekseymişiz diye sonradan hayıflansam da boş tabakları al, yemekleri servis yap falan derken inanın aklıma resim çekmek gelmedi:) Oysa çok güzel bir hatıra olurdu... Bir daha ki sefere artık.

Ispanaklı Börek


Gelelim tariflerimize :) Masanın köşesinde bulunan ıspanaklı böreğimizi yapmak çok kolay oldu. Önceden yıkayıp, haşlayıp buzluğa attığım ıspanaklarımız zaten hazırdı. Bir tek akşamdan buzluktan çıkardım, buzu çözünsün diye. Önce ince kıyılmış soğanlarımı kavurdum sonra da yine ince kıyılmış ıspanakları ekleyip kavurmaya devam ettim. Baharatlarını ve tuzunu da ekledikten sonra iç harcımız hazır oldu. Yufkalarımızı tek tek yağladıktan sonra harcı içine paylaştırdım, biraz rendelenmiş kaşar peyniri serpip herbirini rulo şeklinde sarıp tepsiye dizdim. Üzerine de bir kase içine hazırladığım yumurta, yoğurt ve yağ karışımından sürüp fırına verdim. Nar gibi kızarınca da fırından çıkardım.  Afiyetle yedik:)

Kırmızı Biberli Patlıcan Salatası


Bir diğer tarifim de kırmızı biberli patlıcan salatası. aslında çok kolay gibi görünüyor ama, önceden yaptığım kış hazırlığım olmasa biraz daha uğraştırıcı olabilirdi. Közlenmiş ve kabukları soyulmuş patlıcan ve biberleri kaynatıp, kaynakken kavanozlara doldurmuş ve üzerindeki boşluğu zeytinyağı ile tamamlayıp kapakları sıkıca kapatmıştım. Kaynakken kapattığınızda vakum olmasını sağlıyor. Neyse ben hazırladığım konservelerden birini açtım, üzerine yoğurt, birkaç diş ezilmiş sarımsak, ceviz ve biraz zeytinyağı ekleyip karıştırdım. Çok güzel oldu:))
 Yemeklerimin lezzeti güzel hoş ama burdan fotoğraflara bakınca bir eksiğim olduğunu görüyorum ben. Böyle biraz da servis yaparken süslemeye özen göstersem, böyle biraz daha gösterişli olsa yemeklerim hiç fena olamayacak sanırım:))




3 Aralık 2011 Cumartesi

MİSAFİR AĞIRLAMA

Bugün annem ve kayınvalidemleri ağırladım. O yüzden iki gündür internete giremedim, dolayısıyla da yazmak mümkün olmadı. Ama  hazırladığım güzel yemeklerin ve masanın resimlerini çektim. Yani tüm yemekleri olmasa da bir kısmını. Bu arada güzel yemekler diyorum ama bunu söyleyen tabii ki ben değilim. Yemeklerimi yiyenler hepsinin çok güzel olduğunu söyledi. Özellikle ıspanaklı böreğim ve kırmızı biberli patlıcan salatam çok büyük beğeni topladı. Resimlerini çektim dedim ama resimleri cep telefonuyla çektiğim ve cep telefonumun şarjı bittiğinden ve maalesef şarj aletimi de işyerinde unuttuğumdan bugün yayınlayamıyamıyorum. Ama ilk fırsatta nasıl yaptığımla birlikte resimleri yayınlayacağım. Yemeklerin dışında sıcak sohbetler sayesinde çok güzel saatler geçirdik bugün. Her iki aileme de teşekkür ediyorum, ayaklarına sağık:)

1 Aralık 2011 Perşembe

DEREOTLU POĞAÇA YAPTIM (EŞİM ÇOK BEĞENDİ:)

 Dün akşam işten eve dönerken geldi aklıma. Evde geçtiğimiz hafta perşembe pazarından aldığım dereotları vardı. Onları ölmeden değerlendireyim diye düşündüm. Bir kısmıyla dereotu soslu kereviz yapmıştım (nefis bir yemek,onun da tarifini ilerleyen zamanlarda bilahare burda yayınlamayı düşünüyorum.) Kalan kısmınını da poğaçaya koyayım dedim. Poğaçalar çok güzel oldu:) Bir de yanına çay demledik. Eşim yemeye doyamadı.





Tarifini sorarsanız. Aslında ben pek tarif kullanmayı beceremiyorum. Ölçü işi pek bana göre değil. Hamuruna 3 kaşık kadar yoğurt, bir yumurta (sarısından biraz üzeri için ayırdım.), biraz yağ, tuz, kabartma tozu ve ince kıyılmış dereotu koydum. Hamuru yoğururken bazen biraz daha yağ ekliyorum. Yağı sonradan koyunca hamurun daha kolay toparlanmasını sağlıyor diye keşfettim ben:) Poğaça hamurumu bir güzel yoğurdum.Sonra da tepsiye dizdiğim poğaçalarımın üzerine önceden ayırdığım yumurta sarılarını sürüp biraz susam ve biraz da haşhaş serpip fırına verdim. Afiyetle yedik...

Poğaçamızı çayla yerken birde film seyrettik. Filmin adı Boleyn Kızı. Başrollerde Scarlet Johnson, Natalie Portman ve Eric Bana var. Ben filmi çok beğendim ve şiddetle tavsiye ediyorum. Film de Eric Bana Kral Henry Tudor rolünde, Natalie Portman Anne Boleyn ve Scarlet Johnson da Mary Boleyn rolünde karşımıza çıkıyorlar. Gerçek hikayelerin anlatıldığı böyle tarihi filmlerden zevk alanlar için bence kaçırılmaması gereken bir film.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...