Farkettim ki yine arayı biraz fazla açmışım. Ama bu aralar inanın çok işim var. Bir yandan sabah erkenden kalkıp işe gitmek, diğer yandan ev işleri ve şu sıralar birde doktora tez çalışmalarım yoğunlaştı. Sayfama vakit ayıramaz oldum. Dün de tezimle ilgili bazı prosedürler için İstanbul Üniversite'nin Beyazıt Kampüsü'nde olan rektörlüğüne gittim. Ve bu resimleri çekmeden edemedim. Zaten hava o kadar güzeldi ki dün. Günlerdir süren Nisana yağmurlarından sonra adeta içimiz aydınlandı, güneşin görünmesiyle:)
Rektörülüğe doğru yürürken yolda lalerin içinde, fotoğraflarını çekmeden duramadım. Dünkü o koşuşturmacanın yorgunluğunun içinde bu manzara bir dinlenme molası gibi geldi.
İşte lale sevneler için, İstanbul Üniversitesi'nin laleli yolu:)
21 Nisan 2012 Cumartesi
17 Nisan 2012 Salı
Bir Kitap Daha Bitti: Küçük Arı- Chris Cleave
Kitabı bu sabah trende gelirken bitirdim. Sabah işe gelirken tren yolculuklarımda bana eşlik eden inanılmaz güzel bir kitaptı. Her kitabı bitirdiğimde kapıldığım mutluluk duygusuyla birlikte alışmışlığı kaybetmenin hüznünü de yaşadım bu sabah. Gerçekten çok alışmıştım bu kitaba. Kitabın küçük kahramanı Küçük arı çok tanıdık biri gibi gelmeye başlamıştı.
Kitabı çok beğenerek okuduğumu ve şiddetle tavsiye ettiğimi belirtmek isterim öncelikle. Daha sonra kitabın konusunu anlatmayacağım çünkü kitabın arkasında şöyle yazıyor:
"Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü olayların akışında...."
İşte kitabın arkasındaki bu paragrafı okuduğumda kitabı okumaya dair içimdeki istek daha da arttı. Acaba ne anlatıyor diye merak etmekten kendimi alamadım. İyi ki de okumuşum. Kitapla ilgili söyleyebileceğim bir şey var ama yine de... Kitabın içinde yaşanılan buruk anlar olmasına rağmen çok pozitif bir kitap. İnsana çektiği sıkıntıların içinde yine de mutlu olabileceğini, dertlerle savaşabileceğini gösteriyor.
"Nisan yağmurlarından sonra Mayıs çiçekleri açar"
"Eğer yüzün hayatın ağır tokatlarıyla şiştiyse, gülümse ve şişman bir adammışsın gibi davran"
Kitaptan alabileceğim iki söz. İkincisi kitabın son sayfasında yazıyordu ve tüm kitabı kısaca özetliyordu adeta...
16 Nisan 2012 Pazartesi
Lorelei Diyor ki: İlişkinizde elementlerin rolü
Bir ilişkide iki insanın hangi burçta olduğu kadar doğum
haritalarındaki elementler ve niteliklerde çok önemli, çünkü iki insan
arasındaki temel kimyayı gösterirler.
Elementlerle ilgili bazı temel şeyleri bilmekte fayda vardır.
Ateş koç, aslan ve yaydır. Toprak boğa,
başak ve oğlaktır. Su yengeç, akrep ve balıktır. Hava ikizler, terazi ve
kovadır.
Doğum haritasında ateş burçları fazla olan biri genellikle
geleceğe odaklanır ve herhangi bir şeyin ileride olabilecek haline bakar.
Toprak insanı ‘şimdi ve burada’dır. Her şeyi siyah-beyaz ve gerçekçi
bir şekilde görür.
Su insanı geçmişe yönelir. Duygusal tarihiyle, hatırladığı
duygularla ilgilidir.
Hava insanı geçmiş-gelecek-şimdi arasında hareket edebilir, günlük
faturalarla da ruhun derinlikleriyle de meşgul olabilir.
Bunlar tek başına doğum haritalarındaki element dağılımını
gösterir. Ama iki kişinin doğum haritaları karşılaştırıldığında ortaya çıkan
karşılaştırma haritası da önemlidir. Çünkü iki insanın haritalarının ortak noktalarından
oluşan karşılaştırma haritasında bambaşka bir element dağılımı ortaya
çıkabilir.
İlişkide tarafların birbirlerinin elementlerine nasıl yanıt
verdiklerine bakmak her zaman çok ilginçtir. Örneğin birinin su elementi azken
diğerinin çoksa, su elementi az olan kendini dengelemek için bir şekilde
diğerini çeker. Ya da biri ateş diğeri toprak insanıysalar ve biri ileri
bakarken diğeri şimdi ve burada yaşıyorsa, bu ikisi birbirlerini dengeleyerek
uyumu yakalayabilirler veya tersine çatışma da çıkabilir.
Bazen taraflardan birinin doğum haritasında veya
karşılaştırma haritasında bir element çok fazla vurgulanabilir veya hiç
olmayabilir.
İlişki açısından element ve nitelik dağılımına bir bakarsak:
Ateş fazlalığı: Eğer çiftlerden birinin doğum haritasında
veya çiftin karşılaştırma haritasında ateş fazlalığı varsa tutkulu bir çift söz
konusudur. Hareketli, dürtüsel, drama dolu bir yaşamları vardır. Oturup
düşünmektense hemen harekete geçerler çünkü geleceğe odaklıdırlar. Sürekli ne
olacağını düşünürler ve hareket ederler. Böyle bir çift enerjilerini sağlıklı
bir şekilde kanalize etmeli, aksi halde kendilerini veya birbirlerini
yakabilirler.
Toprak fazlalığı: Eğer kişisel doğum haritasında veya
karşılaştırma haritasında toprak elementi baskınsa somut, katı, sağlam bir yapı
vardır. Bu çiftler, şimdiki anla ve somut bir şeyi yapmakla meşguldürler.
Çalışarak ustalaşan ve yöneten insanlardır. Bu kadar fazla toprak onları pratik
konularla çok fazla meşgul olmaya ve düşünmeye yani işkolikliğe itebilir ki bu
da risk alma potansiyelini, tutkuyu, yaratıcılığı öldürebilir.
Hava fazlalığı: Bir şeyi alıp daha yüksek seviyelere
taşımak, daha yüksek seviyeye çıkarmak söz konusudur. Fikirleri, prensipleri,
ülküleri paylaşmaktan ve tartışmaktan hoşlanan insanlardır. Neyi tartıştıkları
ve neyi konuştukları eğitim düzeylerine göre değişir ama alışveriş boyutu
zihinseldir. Duyguları hakkında da konuşabilirler ama duygusal bir şekilde
değil.Bu çiftler, duygusal yönleriyle de ilgilenmeliler.
Su fazlalığı: Bu insanlar kişisel sınırları konusunda
dikkatli olmalıdırlar çünkü çok fazla kaynaşırlar ve kimin nerede başlayıp
nerede bittiğini bilemezler. Bu yüzden birinin en küçük bir duygusal değişimi,
diğerini de etkiler. Aşırı hassastırlar,her an tutunmak ihtiyacı
hissedebilirler. Duygusal anlamda hayaller ve hoş paylaşımlar olsa da, duygusal
bağımlılık söz konusudur. İlişkide kimlik tanımı ve sınırları belirleme
konusuna dikkat edilmelidir.
Bir doğum haritasında veya karşılaştırma haritasında ilişki
açısından önemli bir diğer nokta, herhangi bir elementin hiç bulunmamasıdır. Bu
durumda:
Ateş yokluğu, ilişkide heyecanın, aktivitenin ve dinamizmin
eksikliğini gösterebilir. Ateş evleri olan birinci, beşinci ve dokuzuncu
evlerde gezegenlerin olması eksikliği telafi edebilir.
Toprak yokluğu, ilişkinin kök salmamasını ya da
somutlaşmamasını işaret edebilir. Toprak evleri olan ikinci, altıncı ve onuncu
evlerde gezegen yerleşimi varsa eksikliği giderebilir.
Hava yokluğu, zihinsel olarak ilişkinin heyecan verici
olmaması demek olabilir. Hava evlerinde yani üçüncü, yedinci ve on birinci
evlerde gezegenlerin varlığı eksikliği doldurabilir.
Su yokluğu, duyguların işin içine katılmadığı ya da çiftin
birbirlerine karşı duyarlı olmadıkları anlamına gelebilir. Su evlerinde yani
dördüncü, sekizinci ve on ikinci evlerde gezegen yerleşimi eksikliği
giderebilir.
Nitelikler açısından şunlar söylenebilir:
Öncü burçlar (koç, yengeç, terazi ve oğlak) fazlaysa, bu
çift kendi arasında da rekabet yaşar ve dolayısıyla bir şeyden bir şeye
rekabetle atlarlar. İlişki aşırı bir şekilde hareket odaklıdır. Başlatma ve
inisiyatif alma temaları vardır. Bu yüzden böyle bir çifte başladıklarını
bitirmeleri, neyle ilgileniyorlarsa o ilgiyi sürdürmeleri tavsiye edilebilir.
Sabit burçlar (boğa, aslan, akrep ve kova) çoksa, dinamik
olmak, ilişkiye biraz hareket katmak sorunu olabilir. Bir arada rahattırlar ama
bu durum giderek sıkıcı olabilir. Birbirlerine karşı inatçı olabilirler. Pratik
konularla uğraşmaktan yorulabilirler ki bu da ilişkinin heyecanını tüketebilir.
Bu durumda ilişkiye dinamizm katmazlarsa ilişki tıkanabilir.
Değişken burçlar (ikizler, başak, yay ve balık)çoksa, taahhütte
bulunmak, karara varmak, bir çift olarak bir arada kalmak konusu güçlenir.
İlişkiyi bir çaba harcayacak kadar gerçek bulmazlar, “nasılsa her şey
değişecek, hiçbir şey kalıcı değil, niye çaba harcayalım” diye düşünürler. Bu
durumda bir şeye tutunmaları, onu gerçek hale getirmeleri tavsiye edilebilir.
Tüm ilişkileriniz mutlulukla dolu olsun…
15 Nisan 2012 Pazar
Güzel olmak için bakım şart
Her kadın güzeldir ama bakmlı olduğu sürece derler ya hep. Ben buna kesinlikle katılanlardanım. Güzel olmanın ilk şartı bakımlı bir cilt bence. bakımlı bir cilt için de önce temizlik sonra da nem. Bunu sağlamak için de kullandığım bir takım ürünler var. Bugün size onları anlatayım istedim.
Bir cilt bakım ürününü alırken çoğumuz önce internette şöyle bir aratırız ürünü. Kullanan bayanlar var mı? varsa da memnunlar mı? diye bakarız. Ben de o yüzden kullandığım ürünlerden beğendiklerimi kendi sayfamda anlatayım istedim. belki ürün seçerken faydalı olur.
Buzdolabımın üst rafında depoladığım ürünlerim var:) İndirim de falan rast gelirsem hep almayı alışkanlık edindim çünkü:)
Cilt balım ürünü seçerken, öncelikle derma kozmetik denilen ürünleri tercih ediyorum. Bunlardan biri Clinique. İçinde paraben yokmuş. Paraben denilen maddenin henüz tam kanıtlanmış olmasa da kansorejen etkisi olduğu düşünülüyor. Bunu duyduktan sonra her ürünün içeriğini okur oldum. Bu yüzden clinique ürünlerine yöneldim.
Temizleyicim, tonik (çok sık kullanmıyorum, haftada bir ) ve göz çevresi kremim Clinique den. Nemlendiricim de Darphin. Darphin ürünlerinden de çok memnunum. Yine parabensiz ve bitkisel ürünler.
Bir de Dermologica Nem Maskem var:) Onu aklıma geldiği zaman kullanıyorum:) Ama mucize bir ürün gerçekten. Sizin de cildiniz benim ki gibi kuruysa mutlaka denemelisiniz. Çok ama çok rahatlatıyor.
Bir cilt bakım ürününü alırken çoğumuz önce internette şöyle bir aratırız ürünü. Kullanan bayanlar var mı? varsa da memnunlar mı? diye bakarız. Ben de o yüzden kullandığım ürünlerden beğendiklerimi kendi sayfamda anlatayım istedim. belki ürün seçerken faydalı olur.
Buzdolabımın üst rafında depoladığım ürünlerim var:) İndirim de falan rast gelirsem hep almayı alışkanlık edindim çünkü:)
Cilt balım ürünü seçerken, öncelikle derma kozmetik denilen ürünleri tercih ediyorum. Bunlardan biri Clinique. İçinde paraben yokmuş. Paraben denilen maddenin henüz tam kanıtlanmış olmasa da kansorejen etkisi olduğu düşünülüyor. Bunu duyduktan sonra her ürünün içeriğini okur oldum. Bu yüzden clinique ürünlerine yöneldim.
Temizleyicim, tonik (çok sık kullanmıyorum, haftada bir ) ve göz çevresi kremim Clinique den. Nemlendiricim de Darphin. Darphin ürünlerinden de çok memnunum. Yine parabensiz ve bitkisel ürünler.
Bir de Dermologica Nem Maskem var:) Onu aklıma geldiği zaman kullanıyorum:) Ama mucize bir ürün gerçekten. Sizin de cildiniz benim ki gibi kuruysa mutlaka denemelisiniz. Çok ama çok rahatlatıyor.
11 Nisan 2012 Çarşamba
Nefiss Nefiss: Elmalı Tart
Resmi görünce diyeceksiniz ki: O dilim nereye gitti:) Valla soğur soğumaz fotoğrafını çekmeyi unutup kesip yedik eşimle. Ama çok güzel koktu anlatamam:) Bir o kadar da lezzetli ve yapımı da çok kolay. Bu sefer biraz beklenmedik birşey yapacağım ve tam ölçü vereceğim. ama sadece hamuru için:) Hemen malzemelerimi saymaya başlayayım. Belki bir an önce yapmak isteyenleriniz vardır:)
Önce İç harcını hazırlayalım. 5 tane kadar elmanın kabuklarını soyup, temizleyip rendeliyoruz. sonra bir tavaya alıp, 1 bardak kadar şeker ekleyerek pişiriyoruz. Pişmesine yakın tarçın ve 1 çay bardağı kadar iri çekilmiş ceviz ekliyoruz. Harcımız soğurken hamurumuzu hazırlayabiliriz.
SABLE HAMURU
Malzemeler:
1 bütün yumurta
1 yumurtanın sarısı
125 gr margarin (ben tereyağı kullandım)
3/4 su bardağı pudra şekeri
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 bardak un (biraz daha ekleyebilirsiniz)
Tüm malzemeleri birleştirip hamurumuzu yoğuruyoruz. Tart kalıbına veya yoksa benim gibi borcama hamurumuzu döşüyoruz. Yalnız büyükçe bir parça (yumurtadan az büyük) ayırıp buzluğa koyuyoruz. yarım saat kadar beklerse iyi olur. Hazırladığımız harcı borcamdaki hamurun üzerine yayıyoruz. Harcın üzerine de buzlukta beklettiğimiz hamuru rendelerek fırına veriyoruz. Üzerine rendelediğimiz hamurlar hafifi pembeleştiğinde fırından alabiliriz. Afiyet olsun:)
10 Nisan 2012 Salı
İnsanız Sonuçta, Tahammül Sınırımız Var Ama Saygı Şart
İnsan, değişik bir varlık gerçekten değil mi? Hem fiziksel, hem ruhsal yönden çeşitliliği ne kadar da sınırsız. Eee genler sağolsun:) Sarışın, mavi gözlü, esmer, kıvırcık saçlı, burnu kocaman, gözleri iri, ağzı küçücük, boyu uzun, kısa, kilolu, sıska.... derken dış görünüş özellikleri nerdeyse saymakla bitmiyor. Aynı şekilde huyu suyu da öyle... kibirlisi, kıskancı, utangacı, çok konuşanı, tez canlısı, yönetme meraklısı, iradelisi, karamsarı, iyimseri, gözükarası, çalışkanı, tembeli.... yine say say bitmiyor. Ve tüm bu farklı özelliklerdeki insanlar olarak hepimiz birarada yaşamak zorundayız. Anlaşsak da anlaşamasak da veya sevsek de sevmesek de...
Birarada yaşamda kişiler arası farklılıkların ne derece olumsuz şartlar yaratabileceğine dair çok güzel örnek olabilecek bir yarışma seyrediyoruz son günlerde. Survivor. Her zaman seyredemesem de takip etmeye çalışıyorum çoğu zaman. Mesela ben hep haklıyım, ben yaşça da büyüğüm diyerek her zaman karşısındakinden saygı bekleyen ama saygı duyma sırası kendisine geldiğinde çevresindekilerle sorun yaşayan Mustafa Toplaoğlu son günlerde hayli gözüme çarptı. Kendisini her izlediğimde yüksek sesle konuşurken, kendisine ses yükseltildiğinde karşısındakini saygısızlıkla suçlayan ve çok rahat bir şekilde kendini savunarak benim konuşmam öyle diyen insanlardan biri olarak gördüm kendisini. Bu yüzden burdan eleştirmeden edemedim davranışlarını.
Aslında yarışma format olarak çok güzel (her ne kadar Acun Ilıcalı'yı televizyonlarda kış boyu her akşam görmüş olmaktan gına gelsem de) . İnsanlara zor şartlar altında yaşamayı öğretiyor, aç kalıyo olsalarda okyanus kıyısında bir nevi tatil yaptırıyor:) Ekmeğini taştan çıkarmak deyimi var ya. O burada biraz gerçek oluyor sanki. Burda gerçi denizden çıkarmaya çalışıyorlar:) Daha önce burun büküp yemedikleri nimetlerin değerini anlıyorlar. Kilo alırım diyerek pilav yemeyen biri, bir pirinç tanesinin ne kadar kıymetli, ne kadar da doyurucu olduğunu görüyor. Evdeyken doydum diyerek tabağında yemek bırakırken ve sonra da çöpe atarken belki de, şimdi tabaklarını parmaklarıyla sıyırıyorlar. En güzeli aç kalıp açın halinen anlayabiliyorlar.
Ahh bir de şu insanoğlunun yaradılışında dedikodu yapma özelliği olmasa. O zaman insanlar arası ilişkiler daha bir sorunsuz olacak sanki. Zaten bir kere arkadan konuşmalar başladı mı orda fikir ayrılığı başlamış demektir ve soğuk rüzgarların esmesine ramak kalmıştır. İnsanın karşısındakiyle çözemediği bir problemi, sorunla alakasız birine aktarması ne gibi bir çözüm yolu getirebilir ki oysa. Ben şimdi bunu eleştirsem de hepimiz yapıyoruz bunu. Yüzyüze bakarak, kırıcı olmadan çözemiyoruz sorunlarımızı. Gerçi böyle konuşmak kolay, herkes kendini haklı görür çünkü. Hem karşındaki insan senin haklı olduğun yönü anlayacak kapasite de olamıyor çoğu zaman da diyebilirsiniz. Ne diyeyim çok haklı da olabilirsiniz:)
Netice olarak Survivor, nasıl değerlendirdiğinize bağlı olarak güzel bir program. Yüksek bir akıl ürünü diye düşünüyorum . Değerlendrimesi size kalmış.
Birarada yaşamda kişiler arası farklılıkların ne derece olumsuz şartlar yaratabileceğine dair çok güzel örnek olabilecek bir yarışma seyrediyoruz son günlerde. Survivor. Her zaman seyredemesem de takip etmeye çalışıyorum çoğu zaman. Mesela ben hep haklıyım, ben yaşça da büyüğüm diyerek her zaman karşısındakinden saygı bekleyen ama saygı duyma sırası kendisine geldiğinde çevresindekilerle sorun yaşayan Mustafa Toplaoğlu son günlerde hayli gözüme çarptı. Kendisini her izlediğimde yüksek sesle konuşurken, kendisine ses yükseltildiğinde karşısındakini saygısızlıkla suçlayan ve çok rahat bir şekilde kendini savunarak benim konuşmam öyle diyen insanlardan biri olarak gördüm kendisini. Bu yüzden burdan eleştirmeden edemedim davranışlarını.
Aslında yarışma format olarak çok güzel (her ne kadar Acun Ilıcalı'yı televizyonlarda kış boyu her akşam görmüş olmaktan gına gelsem de) . İnsanlara zor şartlar altında yaşamayı öğretiyor, aç kalıyo olsalarda okyanus kıyısında bir nevi tatil yaptırıyor:) Ekmeğini taştan çıkarmak deyimi var ya. O burada biraz gerçek oluyor sanki. Burda gerçi denizden çıkarmaya çalışıyorlar:) Daha önce burun büküp yemedikleri nimetlerin değerini anlıyorlar. Kilo alırım diyerek pilav yemeyen biri, bir pirinç tanesinin ne kadar kıymetli, ne kadar da doyurucu olduğunu görüyor. Evdeyken doydum diyerek tabağında yemek bırakırken ve sonra da çöpe atarken belki de, şimdi tabaklarını parmaklarıyla sıyırıyorlar. En güzeli aç kalıp açın halinen anlayabiliyorlar.
Ahh bir de şu insanoğlunun yaradılışında dedikodu yapma özelliği olmasa. O zaman insanlar arası ilişkiler daha bir sorunsuz olacak sanki. Zaten bir kere arkadan konuşmalar başladı mı orda fikir ayrılığı başlamış demektir ve soğuk rüzgarların esmesine ramak kalmıştır. İnsanın karşısındakiyle çözemediği bir problemi, sorunla alakasız birine aktarması ne gibi bir çözüm yolu getirebilir ki oysa. Ben şimdi bunu eleştirsem de hepimiz yapıyoruz bunu. Yüzyüze bakarak, kırıcı olmadan çözemiyoruz sorunlarımızı. Gerçi böyle konuşmak kolay, herkes kendini haklı görür çünkü. Hem karşındaki insan senin haklı olduğun yönü anlayacak kapasite de olamıyor çoğu zaman da diyebilirsiniz. Ne diyeyim çok haklı da olabilirsiniz:)
Netice olarak Survivor, nasıl değerlendirdiğinize bağlı olarak güzel bir program. Yüksek bir akıl ürünü diye düşünüyorum . Değerlendrimesi size kalmış.
9 Nisan 2012 Pazartesi
Lorelei Diyor ki: Burçlar diyarında eğlenceli bir gezi(2)
Terazi ile burçlar
diyarında dolaşmaya devam ediyoruz…
Teraziler! Gerilimi
atmak, ortayı bulmak, sinirleri yatıştırmak Terazi’yi anlatır. Terazi her
konunun iki yönünü de tartar. Karşıt felsefeler, karşıt seçenekler - hepsini
kabul eder. Ortayı arar ve dengeyi orada bulur. Terazi bir başkasını etkileme
amacıyla kısmen hareketlerini ayarlar. Terazi ilişkide sahte bir tatlılık,
sabır ve uysallık maskesi altında kendi bireyliğini tamamen bastırma pahasına,
mutlu bir uyum görüntüsü yaratabilir. Kendi gereksinimlerinin izini kaybedecek
kadar bir başkasının bakış açısını anlayıp benimseyebilir. Bazen dengeyi
bulacağından eminken aslında kendi dengesini kaybetmeye doğru sürüklendiğini
fark edemez. Yani sevgili teraziler, her zaman burcunuzun sembolü gibi dengeli
olmanız gerekmiyor. Öğrenmesi gereken; kendi özünden ödün vermeden kişisel
özelliklerinden ödün vermektir.
Akrepler! Rahatlatıcı
her yalanı, yatıştırıcı her yarı-doğruyu, her sahte pembe tabloyu bozmaya,
kendini tanımaya kesin bir şekilde kararlı ve keskin bir akıl. Bunlar Akrep'in
kaynaklarıdır. İçgüdüsel olarak kuşkucudur. "Ne görürsem göreyim, gerçek
bundan fazladır." Akrep bu içsel yolculukta araştırarak, hissederek olgunlaşır
ve derinleşir. Bazen Akrep'in buldukları bazen yüzleşebileceğinden çok fazla
olur. Karmaşık, çözülemez bir ruhsal durumla çökebilir. Kendini az tanıma da
aynı oranda olumsuzdur. Bir süre sonra, bilinçdışına itilen fakat ortadan
kaybolmamış kaygıları bilinmeyen bir doyumsuzluğa dönüşür. Ve Akrep yanlış
hedefe yönelir: para, güç, bir toz taneciği barındırmayan ev. Öğrenmesi gereken;
yaşamın verdiklerini başkalarıyla mütevazi bir şekilde paylaşmak, kendini aşırı
ciddiye almaktan biraz vazgeçip kendine gülebilmektir.
Yaylar! Hayatın
anlamını keşfetmek için varolmuştur! Kendisininkinin dışında kalan kültürlerle
gönüllü, açık kalpli ilişkiler geliştirilebilir. Esas düşüncesi hem iç, hem de
dış dünyanın ufuklarını genişletmektir. Yay, hayatı bir serüven gibi, güvence
düşünmeden yaşar. Bir yay için özgürlük zorunludur. Coşku, maceracılık, neşeli
bir ruh, bunlar Yay'ı anlatır. Hemen uyum sağlayabilir, esnektir, sıkıntılardan
kolay kurtulabilir. Pembe gözlükleri, hevesleri ve tedbirsizliği ile bir çok
soruna direkt yürüyebilir. Her şeyi bildiğini sanmak, kibir, aşırı iyimserlik,
boyunu aşma ve yanlış değerlendirme yüzünden Yay bir anda tepetaklak olabilir. Eğer
insan ilişkilerinde yaşanan gerçek yakınlıktan kaçarsa bu onun gelişmesini
engeller. Öğrenmesi gereken; yoğunluğu ve odaklanmayı sağlamak, öğrendiklerini
hazmetmek ve içselleştirmek, ilişkilerinde kendisini ortaya koymak,
paylaşmaktır.
Oğlaklar! Oğlak
toplum içindeki yerini oluşturabilmek için yenilgiler, belirsizlikler, küçük
kazançlarla geçen uzun zamanlar ve engellerle karşılaşır. Sabır ve öz disiplinle
bunları yener. Diğer burçların aksine, o bekleyebilir. Kararını verdikten
sonra, baskılara aldırmadan rotasını çizer. Hayallerin hayatındaki yeri o
hayallerin gerçekleşebilmesi olasılığına bağlıdır. Ancak, kendisiyle ve asıl
duygularıyla bağlantısı kesilirse, buz gibi bir kayaya dönüşür. Bu gidişatın
ilerisinde kendi yolunu kaybettiği için başkalarının yolunu saptamaya çalışır.
İçinde bulması gereken saygı ve onayı dışarıda bulmaya çalışır. Kalbinin
isteklerine kulağını tıkar, ait olmadığı bir toplumsal rolün ve sorumlulukların
kurbanı olur. Öğrenmesi gereken; umutsuzluğa ve hayal kırıklığına kapılmadan,
korku dolu düşünceleri bir tarafa bırakmak, kendine güvenmek, kaderini bulup, onu kabullenmektir.
Kovalar! Kova
toplumun kendisiyle ilgili beklenti ve planlarını kendi gerçek bireyliğinden
ayırmak, kendi hayatını yaşama hakkını savunmak için hiç bir desteğe ihtiyaç
duymadan dünyanın önünde durmak ister. Farklı düşünür. Taviz vermeden kişisel
özgürlüğünü ve bireyliğini korur. Kimse onunla aynı fikirde olmasa bile,
seçimlerinin doğru olduğundan emindir ve başkalarına inatçılığı ile karşı
durur. Ama kendi hayatını biçimlendirmek konusunda direneceğine, özgürlük
duygularını daha güvenli alanlarda sergiler. Bireyliğini ve olağandışı
deneyimler yaşama hakkını savunacağına, bu enerjiyi anlamsız tuhaf davranışları
savunarak harcar. Bireyliği gelişmeyince bu garipliklerin arkasına gittikçe
daha çok saklanır. Öğrenmesi gereken; dünyadaki gerçek amacını belirlemek,
kabul edilme arzusu ve sosyalleşme uğruna bireyliğinden taviz vermeden kendini
ifade etmektir.
Balıklar! Balık
burcu ruhsal deneyimler yaşamak, fizikötesi dünyalara ulaşmak veya bir
hapishane gibi gördüğü bedeninin sınırlarından kurtulmak için büyük istek
duyar. Empati, duygudaşlık ve şefkat kişilik esnekliği, değişken koşullara göre
eğilip bükülüp akma Balık’ı anlatır. Başka insanları anlamak, onlara şefkat
duymak ona doğal gelir. Bu dünyanın değerlerine önem vermez. Rekabetten uzak
durmak, yardıma hazır olmak, şefkat, merhamet - eğer Balık bu davranışları
geliştirebilirse, çok canlı ve uyarıcı bir hayat onun hedefini destekler. Balık
benliğinin derinliğinden gelen patlamaları yaratıcılığa yönlendirmezse gücünü
tüketir. Gerçeklerden kaçar. Her zorlukta geri döner. Zevklerinin içinde
kendini kaybeder. Ve kötü kaderinin kurbanı olduğu duygusu ile kendi zamanının
geleceği günü bekler. Öğrenmesi gereken; net bir kimlik duygusu geliştirmek,
hayal dünyasında kaybolmadan, esinlerini evrensel yaratıcılığa dönüştürmektir.
Haftaya kadar sevgiyle kalın…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)