Oscar'lar açıklanmadan önce izleyemedim diye çok üzülmüştüm. Önceden izlemiş olup da "En iyi film dalında ödül alan film The Artist" diye anons edildiğinde "aaa çok güzel film ama haketti" demeyi inanın çok isterdim.
Gerçi şimdi soracaksınız bana öyle deyince eline ne geçecek, yada başım göğe mi erecek:) Tabii ki değil ama ne bileyim benimki de bir garip zevk işte...
Neyse artık filmi izlediğime göre o zaman şöyle söyleme hakkına sahip oldum demek ki: "aaa çok güzel bir filmmiş. Gerçekten Oscar ödülü almayı haketmiş" . Filmi dün akşam eşimle birlikte izledik. İkimizde başlangıçta biraz önyargılıydık. Siyah-beyaz iyi güzel hoş da acaba sessiz film nasıl olacak, sıkılır mıyız acaba diye. Ama filmi izlemeye başlayınca ciddi ciddi hoşumuza gitmeye başladı.
Hemen kısaca konusundan bahsedeyim isterseniz. Aslında konusu tipik bir Türk filmi. Zengin erkek ve fakir kız aşkı. Daha sonra erkek fakirleşir, kız zenginleşir:) Film 1927 senesiyle başlıyor. Oscar ödüllü aktörümüz Jean Dujardin yıldızı parlak bir sessiz film oyuncusu. O kadar ünlü ve yakışıklı ki bütün geç kızlar ona aşık. İçlerinden biri onunla tanışma fırsatı bulur ve kahramanımızın oynadığı filmlerden birinde figuran olarak oynar. Bundan sonra genç kızın yıldızı parlamaya başlarken, yakışıklı aktör için işler biraz tersine döner. Sessiz filmlerin yerini sinema endüstrisinin gelişmesiyle sesli filmler almaya başladıkça insanlar onun filmlerini değil, yeni filmleri tercih etmeye başlar. Burdan sonrası da size kalsın:) Kısacası tavsiye edeeerim:)
Bu arada filmin bayan başrol oyuncusu Berenice Bejo filmin yönetmeninin (Michel Hazanavicius) eşiymiş ve kırmızı halıda Elie Saab imzalı elbisesiyle çok hoştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen Ne Dersin?